Çanakkale Zaferi
mi desem, Çanakkale Savaşı mı desem; pek bilemedim açıkçası yazıya başlık
koyarken. Çünkü biz, en az savaş kadar zafer bildik Çanakkale’yi; hatta çoğu
zaman “destan” dedik ona.
Zafer miydi
gerçekten Çanakkale? Kuşkusuz, gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine,
Karslısından Manisalısına halkımızın nice canlar vererek kazandığı bir zaferdi
Çanakkale. İlk kez kara, deniz, hava ve denizaltı güçlerinin birlikte ortaya
koyduğu bir dünya savaşı denemesiydi Çanakkale. Ama ben, bu yazımda Çanakkale
Savaşı’ndan ve Çanakkale Zaferi’nden değil; Çanakkale Savaşı’na giriş
sürecimizden bahsedeceğim sizlere.
Millet olarak tek seçeneğimiz miydi bu savaş; yoksa, yoksa bizler
için bir emri vaki miydi on binlerce şehit verdiğimiz?
Ve, herşey, 1914 Ağustos’unda, Çanakkale Boğazı’na
doğru ilerleyen Goeben ve Breslau adlı iki Alman savaş gemisi ile başladı.
Bu iki gemiyi İngiliz savaş filosu takip ediyordu. Osmanlı ya Goeben ve Breslau’ın
boğazdan girişine izin verecek ya da İngiliz filosu esir alacak veya
batıracaktı bu iki gemiyi.
Sadrazam Said Halim Paşa 09 Ağustos’ta
hemen bir teklif sundu Almanlara. Paşa’nın teklifine göre, Alman gemilerini
satın almış gibi yapacaktı Osmanlı ve kendi bayrağını çekecekti sonra.
Böylelikle Almanları rahatlatacaktı bu çözüm yöntemi ile.
Almanların, teklifimizi
çaresizce kabul etmesi ile Yavuz ve Midilli adında son model iki savaş gemisi
oldu Osmanlı’nın. Oldu olmasına da bu iki modern gemiyi kullanabilecek bir mürettebatı
yoktu Devleti Ali’nin. Çözüm basitti; bir anda Alman bahriyesi, oldu Osmanlı
bahriyesi.
Binaen aleyh
gelişmeler üzerine CHURCHILL, Osmanlı’ya saldırma yetkisi aldı kabineden. Alman
mürettebatın Osmanlı’ya geçişi iyiden iyiye çileden çıkarmıştı İngilizleri. Bu
hareket, Osmanlı’nın İngilizlere karşı, Almanya yanında taraf olması demekti.
Ve Enver Paşa çıktı yine sahneye. 1,5 sene önce Bakanlar Kurulu Toplantısını basıp Nazım Paşa’yı
öldürten ve yasa dışı yollardan hükümeti ele geçiren Enver Paşa; Almanlarla
gizlice anlaşarak inisiyatifi aldı eline. Alman Komutan Liman Von SABDERS’e,
mayın döşeme ve Çanakkale Boğazı’nı kapama emri verdi hemen. Paşa, Rusya’yı
köşeye sıkıştırma derdinde idi aslında. Almanlar da iki gemilerini kaybetmişti;
ama bir müttefik kazanmışlardı sonuçta.
İngilizler,
soğukkanlılıklarını korumaya devam ediyordu; tüm olup bitene rağmen.
Enver Paşa… o güne dek hep risk alan ve kazanan Enver Paşa;
sonucunda koca bir milletin etkileneceği bir savaşa Osmanlı’yı sokma
aşamasındaydı zahir.
Ve soktu da. Almanya’nın
orduya vereceği 2 milyon altın lira karşılığında, İttihatçıları da savaşa ikna
etmişti Paşa; tarih 11 Ekim 1914’ü gösterdiğinde. Ancak sonra, Almanya’dan
altınlar gelmesine rağmen İttihatçılar ve Talat Paşa vazgeçti İngilizlerle
doğrudan savaşa girmekten. Ki İngilizler Osmanlı’ya saldırmadıkça.
Almanlar nezdinde itibar kaybına uğrama tehlikesi ile karşı
karşıya kalan Enver Paşa ve etkisi altındaki Cemal Paşa dışında hiç kimse harp
riskini alamıyordu özetle.
Fakat Enver Paşa, kendi ifadesi ile Turancılık sevdası
ve daha doğrusu kişisel imajı uğruna, kafasına savaşı koymuştu bir kere. Ve gizli
emri ile, 28 Ekim’de, Rusya’nın Sivastopol ve Odessa limanlarını bombaladı Karadeniz’e
açılan savaş gemileri.
02 Kasım’da Rusya, 03 Kasım’da ise İngiltere; böylelikle savaş
ilan etti Osmanlı’ya.
Ve biz, Sarıkamış başarısızlığı neticesinde 90 bin şehit verişimizin kendisine
sorulması üzerine şehitlerimizi kastederek “Nasıl olsa ölmeyecekler miydi?”
gibi izahı imkansız bir yanıt veren bir Paşa iradesi ile girmiştik küçük bir
Cihan Harbi olan Çanakkale Harbi’ne.
O Enver Paşa ki İngilizlerin İstanbul’u işgal edeceği haberiyle
Kurtuluş Savaşı öncesi bir Alman gemisi ile terk etmişti memleketi ve “Turan
yapmak istedik; viran ettik vatanı” itirafı ile…
Şimdilerde de sanki yeni bir Çanakkale Savaşı nidaları duymaktayım ben.
Sahiden, yeni bir Çanakkale Savaşı mı dedi birileri?
Yok, sizi
tutmayalım; ama bu sefer, biz “milletçe”
almayalım Paşam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder