10 Mart 2016 Perşembe

Böylesi Müslümanlara Hava Bile Haram


Zamanında Bursa’da hayırsever bir adam yaşarmış. Bu adam, Bursa’da eski ismi ile “Yahudi Yolağzı” muhitinde bir çeşme yaptırmış. Yaptırmış yaptırmasına da bir de başına bir kitabe eklemiş: “Her kula helal; Müslüman’a haramdır!” diye.

Bursa’nın Osmanlı’nın başkenti, dinin İslam, halkın çoğunlukla Müslüman olduğu dönemde; böylesi bir yazıt ortalığı ayağa kaldırmış.

Sen misin, Müslüman ahalisinde yaptırdığın hayratın suyunu; her kula helal, Müslüman’a haram eden diye kopmuş bir fırtına.

Fitnecilikten tutun; hainliğe adama denmeyen kalmamış Bursa’da. Ve tabi şikayetler, şikayetler, şikayetler…

Nihayet konu intikal etmiş kadıya. Tez derdest edilip getirilmiş adam kadının huzuruna.

Kadı:

Be adam sen nasıl birisin ki bu İslam beldesinde yaptırdığın sebilin suyunu herkese helal Müslüman’a haram edersin? Sen nasıl olur da Müslüman ahali içinde fitneye ve huzursuzluğa sebep olursun diye sormuş.

Adam:

Kadım sebebi vardır; ama delil şarttır, diye cevaplamış kadının sorusunu.

Kadı:

Söyle bakalım nedir delilin bu hareketin için, diye yinelemiş sualini.

Bu sefer de adam:

Derim; ama sadece Sultan’a efendim demiş karşılığında.

Bunun üzerine alıp derhal adamı götürmüşler Sultan’ın huzuruna. Bu defa aynı suali Padişah yöneltmiş adama:

Nedir delilin söyle be adam diye…

Adam:

Delilim vardır ve ispat edeceğim size hünkarım demiş Sultana. Ama üç isteğim olacaktır sizden.

Sultan, söyle bakalım demiş, içindeki büyük bir kızgınlık ve de merakla adama.

Adam:

Sultanım, herhangi bir havradan herhangi bir hahamı sorgusuz sualsiz yakalatıp hapse atın ve bir hafta tutun ilk olarak demiş.

Bunun üzerine bir haham yakalanıp hapse atılmış hemen. Bunu öğrenen Yahudiler ayağa kalkmış. Sultan’ın kapısına dayanıp:

Sultanım duyduk ki hahamımız hapse atılmış. Ne ola ki bunun sebebi? Biz kendisini senelerdir tanırız. Hiçbir yanlışını görmedik. Biz kendisine kefiliz. Lütfen hahamımızı salınız. Gerekirse kefalet vermeye de hazırız, demişler.

Ve serbest bırakılmış haham.

Sonra adam, Sultan’dan bir hıristiyan papazın yakalanıp bir hafta hapse atılmasını istemiş. Sultan bu arzusunu da yerine getirmiş adamın.

Bu defa Hıristiyanlar ayaklanmış tüm şehirde. Sultan’ın huzuruna çıkmalar, itirazlar, itirazlar, itirazlar.

Sultanım, ne ola ki papazımızı derdest etmişsiniz. Biz kendisine kefiliz. Kendisinden bugüne kadar hiçbir zarar görmedik. Gerekirse kefalet de vermeye hazırız; ama papazımızı lütfen salınız, demişler.

Ve papaz da serbest tabi.

Sıra gelmiş adamın üçüncü arzusuna. Adam bu sefer de bir Müslüman alimin hapse atılmasını istemiş Sultan’dan.

Derdest edilen bu sefer Ulu Cami’nin imamı olmuş. Apar topar vaazının ortasında alınıp hapse atılmış imam.

Lakin bundan sonra süreç çok farklı işlemiş imam için; haham ve papaza göre.

Ne arayan olmuş ne soran hocayı…

Hatta bu kadarla da kalmamış Müslüman ahalinin tepkisi; hocalarının tutuklanması sonrasında.

Biz de onu adam bilirdik…

Ne haltlar karıştırdı kim bilir…

Onca yıl arkasında namaz kıldık…

Dedikoduları, iftiraları hatta hakaretleri sarmış dört bir yanı.

Padişah ve kadı şaşakalmış tüm olup bitene. Ve haydi söyle, ne diyeceksen şimdi? Diye sormuşlar adama:

Önce hocamız artık salıverilmeli ve helalleşilmelidir kendisi ile demiş adam. Sonra devam etmiş:

Her şeye siz de şahit oldunuz Sultanım. Böylesi Müslümanlara “su mu helal edilir”? demiş.

Sultan, başını sallayarak:

Haklısın, haklısın; “Bırakın suyu, böylesi Müslüman’a hava bile haram; hava bile…” diye yanıtlamış adamı.

Yanlış mı efendim?

Böylesine akı karadan ayırmaktan aciz, haktan hukuktan doğruluktan vefadan İslamiyet’ten bihaber, mesleği dedikodu iftira ve hakaret olmuş, yaşamı gayrı İslami; ama adı Müslümanlara “hava bile haram” değil mi?

Böylesi Müslümanlara “hava bile haram”! Böylesi Müslümanlara “hava bile” haram, vesselam.

Twitter: https://twitter.com/rifatokuyanlar                    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder